HAYATININ ROLÜ

Düşündüm de, oyuncular ne kadar şanslı. Bir çok rolü oynuyorlar.Eğer isterlerse ve iyi konsantre olabilirlerse hayatı bir çok gözden görme şansları var.

Sürekli fabrikatör rolü oynayan rahmetli Hulusi Kentmen'in bir defasında setten eve gidecek parasının kalmadığını okumuştum bir yerde.Bir günde iki rol, ne güzel, ne hareketli, ne zevkli bir yaşam.

Bir başka oyuncunun ise mafya rolünü gerçek hayatta da oynamaya kalkıştığını seyretmiştim televizyonda. Her filmde tecavüz eden gerçek hayatta da tekrarladı mı bilmem ama uyuşturucu kaçakçısı oynayıp gerçek hayatta uyuşturucu taşırken yakalandığı için hapiste olan sanatçımız var.Hayat rol değil çünkü. Baba ve delikanlı rollerini gerçek kişiliğine yama yapanlara da rastlıyoruz.

Gerçek hayatta ise hiç bir rolü oynayamadan doğumdan ölüme aynı rolde olan insanlar var. Genelde hayattaki en zor rolü oynamak zorunda olanlar. Ev kadınları, çiftçiler, inşaat işçileri ve madenciler. Çok kısa süreli roller dışında (gelin, damat, asker) hep aynı zor rolü oynuyorlar.Belki de rollerinin taliplisi olmadığından ya da zorunluluklarından.

Tek kelimelerden oluşan özgeçmişimde ellidokuz kelime yazsa da oynayamadığım roller de var yaşamda. Bir çay ocağının askıcısı olarak işhanına çay servisi yapmak örneğin.Askıcının gözüyle bakmak hayata. Ya da insanlar hangi gözle bakıyor sana. Bir defasında askıyla çay getirirken resmim bile var ama hala alamadım arkadaştan.

Bütün bunlara rağmen tesadüf eseri ya da istemeden oynadığım roller de oldu.Yıllar önce arkadaşımın kız arkadaşı rica etti. Arkadaşını sinemaya götürebilir miydim?

Daha sonra derinlemesine anlatmak lazım belki ama ilişkilerde bir "öteki kız" sendromu vardır. Bu bildiğimiz öteki kadın değildir. Eskiden kızlar guruplar halinde gezerdi, ikili, üçlü. Sonuçta biri tercih edilir.Tercih edilmeyen daha doğrusu kimsenin tercih etmediği için boşta olan kız, seçilen arkadaşlarına hayatı zehir eder. Kurtuluş o kıza da birini bulmaktır.

Benden istenen de öyle bir şey. Kısa süreli, bir sinema gidimi. Arkadaşımın kız arkadaşının kız arkadaşını ben sinemaya götürmezsem onlar götürmek zorunda kalacaklar.

Kız beni işyerinde bekleyecekti, iş çıkışı gidilecekti sinemaya. Akşam vakti gittim işyerine. Girişte sorduğum kişi patronuymuş.

-Bu akşam erken çıkabilir miyim, sinemaya gideceğiz arkadaşla.

-Çık ama dikkat et kızım. Bunlara güven olmaz, iyi tanı bunları, iyi tanı!

Arkadaşıma iyilik olsun diye sinemaya götürmeye razı olduğum kızın patronu tarafından kızların gazozuna ilaç koyan, tuzağa düşüren Nuri Alço durumuna düşürülmüştüm.

Bir başka zaman uzun bir görev dönüşü evden işe gitmeye hazırlanıyorum. Alt kattaki ev sahibim biriyle konuşuyor.

-Üst katımızda oturuyor, yeni geldi görevden, dışarıdaydı epeydir.

Sonra kapım çalındı:

-Adınız...?

-Evet.

-Araba aldınız mı yakında?

-Evet, göreve gitmeden.

-Kimden?

-.....

-Biz dolandırıcılık masasından geliyoruz, hakkınızda şikayet var araba satışı ile ilgili, bizimle geleceksiniz emniyete kadar.

-İşyerine uğramam lazım, elimdeki evrak çantamı bırakmam lazım.

-Tabi tabi, zaten bir yanlışlık var galiba, şikayetçinin verdiği isimler yanlış çıktı hep. Öğleden sonra ikide uğrarsanız şubeye, ifadenizi almamız gerek.

Denilen saatte gittim, verdim ifademi. Adam birine araba satmış. Arabayı vermiş parayı alamamış, hatırladığı isim de bana benziyormuş.Polis de aynı adı taşıyan herkesi toplamış, belki buluruz dolandırıcıyı, diye. Benim o sırada araba almam kötü bir tesadüfse de ev sahibim kurtarmış beni. Yoksa derdest şubeye.

O sayede gördüm şubeyi, yakalanmış bir sürü dolandırıcıyla birlikte aynı havayı soludum.Kapıdaki şubeyi sorduğum polis bile bir başka baktı bana.

İfadeden sonra bana çok kibar davranan, çay kahve söyleyen polisler, şikayetçi hakkında iftira davası açabileceğimi, fakat çok gabiran bir tip olduğunu söylediler. Sonuçta ben de aynı fikirde olmakla birlikte bir konuda görüş ayrılığına düştük:

-Allahından bulsun mu, Allah zaten cezasını vermiş, şikayete gerek yok mu?

Dolandırıcılıktan sonra oynamak zorunda kaldığım rol ise çocuk kaçıran amca rolü. Bir cenaze nedeniyle çok kalabalık olan aile bireyleri olarak toplanmışız. Sanıyorum lokma dökülecek.Ailenin kadınları iş başında. Bir yerden kazan getirilmesi işi de bana düştü. Giderken de yeni tanıştığım teyze torunlarına seslendim:

-Çocuklar siz de gelin, gezmiş olursunuz.

Kazanları aldık, çocuklar da arkada geriye dönüyoruz. Arabayla geri geri gitmektense biraz ileriden dolaşmayı tercih ettim. Beni o gün ilk defa gören, sürekli kaçırılmaya karşı tembihli on yaşlarındaki ağabey, yolu değiştirdiğimi görünce kızkardeşine sarılarak haykırdı:

-Amca, bizi kaçırıyorsan eğer, pişman ederim seni!

Hiç yorum yok: