KAŞAR LOBİSİ!

Orhan Veli gibi bazen “ehemmiyetsiz” şeylerle de uğraşırım. O nedenle “başka yazacak konu bulamadın mı” diyenlere “benim için önemli” diyebilirim ancak.

Her konuda yeniliğe açık olduğum halde ağız tadı hususunda muhafazakarr olduğumu ilk (ve tek) Çin Lokantasına gittiğimde fark etmiş ve “Çin’e büyükelçi yapsalar gitmem” demiştim.

Muhafazakarlığımın temeli, ege mutfak kültürü ile yetişmeme dayanıyor olabilir. Zira bizde sebzeye et karıştırılmaz. Et, et olarak sebze de tek başına yenir. Bu nedenle özellikle doğuya göreve gittiğimde sıkıntı çekerim, içinde fasulyeden çok et gördüğüm taze fasulye önüme konduğunda.

Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak misali bugünlerde de hemen hemen her yemeğin içine konulan kaşar peynirinden şikâyetçiyim. Artık tek başına ıspanak, köfte, mantar ve hatta güveç yiyemez olduk. Her şeyin içinde kaşar görmekten yediklerimin gerçek tadını özler hale geldim.

Yemeklere tereyağı veya et suyu  koymak lezzeti artırabilir ancak kaşarın yemeğin gerçek tadını yok ettiğini rahatlıkla söyleyebilirim. O nedenle her yemeğe kaşar atarak lezzetini artırdığını düşünen varsa bence yanılıyor.


Ayrıca düşünüyorum da, kaşar eskiden bu kadar bol ve ucuz bulunabilen bir şey değildi. Yoksa üretici firmalar, “kaşar tüketimini artırmak için özellikle mi teşvik ediyor yemeklerin kaşarlı yapılmasını” diye soruyor komplocu ruhum. 

Hiç yorum yok: