ÜÇGEN ÇALAN ADAM




Kasabamızda konser salonu, evde de dinleyen olmamasına karşın televizyondaki klasik müzik konserlerine dikkat kesilirdik. Zira bir akrabamız bir senfoni orkestrasında sanatçıydı. Onu görmek içindi bütün çabamız. O nedenle sanatçılara ve çaldıkları aletlere dikkatle bakardık.

Bu dikkatimiz sayesinde klasik müziğe kulağımız, müzik aletlerine de gözlerimiz aşina oldu. İşte bu sırada gördüm onu, bir elindeki ipe asılı metal bir üçgene diğer elindeki çubukla vuran adamı.

Üçgen çalan adamın bende yarattığı ilk izlenim, toplumda hazıra konan, haksız kazanç elde eden yada haksız yere bir yerlere gelmiş insanlar oldu. Kopya çekerek sınıfı geçen tembel öğrenci, hayali ihracat yaparak haksız kazanç elde eden işadamı, torpille bir yerlere gelmiş bürokrat, sansasyonla bir yere gelmiş sanatçılar vs. 

Bir yanda orkestrada yanağını şişirerek üflemeli bir alet çalan, ağır aletleri kucaklayan ve bütün konser boyunca müziği icra etmek için çabalayan onca sanatçı, diğer yandan ise arada bir elindeki demire vurarak ses çıkaran birisi. Muhtemelen aynı maaşı alıyorlar ve aynı papyonu takıyorlar. 

Tam bu düşünce içindeyken üçgen çalan adamda kendimi gördüm. Lise yıllarımda yıl sonunda sergilenecek tiyatro gurubuna seçilmiştim. Fakat rol dağılımda bana sadece iki cümlelik bir asker rolü düşmüştü. Yeteneğimi bilmesem de provaların en müdavimi bendim. Provayı, bizi çalıştıran hocamızın söylediklerini büyük bir dikkatle izliyordum. Bu nedenle de bütün oyunu ezbere biliyordum. Hatta oyun gecesi başrol oyuncusu “bütün rolümü unuttum” diye ağlayıp panik yaparken ben onun rolünü de oynayabilecek durumdaydım. Ancak şansa bakın ki hem rolünü unutan başrol oyuncusu kızdı, hem de kısa sürede paniği geçmişti. 

Dediğim gibi üçgen çalan adamın yerine koydum kendimi. Aynı okullarda oku, belki de daha yetenekli ol ama herkese konserde bir rol verilmişken sana sadece arada bir üçgen demire vurmak düşsün. Çaldığın aletin belirgin bir adı olmadığı gibi senin de bir unvanın bile yok, piyanist, kemancı vb. gibi. 

Bir de, sen hiç olmazsa sahnede az da olsa bir ses çıkarıyorken, hiç bir şey yapmadan sessizce oturup dinleyen, seni ve yaptığın işi küçümseyen, işe yaramaz gören seyirciye ne demeli? 

Evet, yaşamda herkes birbirine kendi doğrularını kabul ettirmeye çalışıyor. Kimin doğrusu doğru, kimi doğrusu yanlış birbirine karışmış durumda. Belki de doğru, yaşama hangi pencereden baktığınla ilgili bir şey; aynı salonda olsan da sahnedekinin seyirciye seyircinin de sahnedekine baktığı gibi.

Hiç yorum yok: