NEREM DEDİN?


Çocukluğumda, kadınlar pek modadan, diyetten, çocuklardan, kocalarından konuşmazdı. En azından annemin arkadaşları, orta yaş gurubu kadınlar. Ekşimiş bir yüz ifadesi ile birbirini karşılarlar ve hastalıklarından bahsederlerdi. Bugünkü gibi televizyonlarda bilgilendirici(!) sağlık programları da olmadığından, bu sohbetler aynı zamanda birbirlerine tecrübelerini aktarmak, bilgilendirmek amacı taşırdı. Bir şartla, sohbete o soru ile başlanması şartıyla:

-Nerem dedin?

-Garnım, aha şurası. Bir batar girdi geçen akşam sorma!

Artık sonrası uzun uzun karşılıklı yakınmalar, “şunun da orası ağrıyormuş”, “ölmüş kalmış vallahi”, “rahmetlinin de orası ağrıyormuş” gibi ucu açık, her anlama gelebilecek cümleler. Sohbet, dinleyenlerin de “orası hakkında yeni şikayetler türetmesine” neden olarak sona ererdi.

Bilimsel bir anlamı var mı bilmiyorum ama bir kadının başının ağrıdığını da altına sardığı tülbentten anlardınız. Tabi ki tülbendi görenin yapacağı tek şey vardı, o soruyu sormak:

-Nerem dedin?

-Kafam!

Örneğin istasyonda iki saat sonra kalkacak treni bekleyenler, hemen etrafı kolaçan eder, gözüne kestirdikleri birine iki saati dolduracak sohbet için yine o soru sorarlardı:

-Nerem dedin?

Geçen gittiğimiz seminerde, iletişim ve etik konularında uzmanları dinledik ve çok da bilgilendik. Benim de aklıma hekimlere bir iletişim önerisi geldi. Mevzuata aykırı değilse eğer gelen hastalara “şikayetiniz nedir?” yerine “nerem dedin?” diye sorsalar hastalarla daha iyi iletişim kuracakları kanısındayım.  

Benden önermesi…

Hiç yorum yok: