YAZAN İNSAN YALNIZ İNSANDIR!


Yeni bir yere, bir topluluğa girildiğinde, önce etrafı gözlemek, ortamı anlamaya çalışmak olası iletişim kazalarını önlemek bakımından önemlidir. Hatta karanlıktan aydınlığa veya aydınlıktan karanlığa ani geçişlerde gözlerimizin kısa bir süre görmemesi de bundandır belki de.

Ben de Milliyet Bloga gireli yaklaşık bir buçuk yıl oldu. Bu sürede yaklaşık 460 yazı ve 10’a yakın galeri paylaşmışım. Yaptığım paylaşımlar kendi açımdan yeterli olsa da yaptığım yorum ve yapılan yorumlara verdiğim cevaplar son derece yetersiz görünmektedir.

Ayrıca diğer yazarları okuma, tartışmalara katılma, buluşmalara iştirak etme ve Milliyet blog hakkında görüş belirtme hususlarında da kendimi son derecede zayıf gördüm. Ancak bazı arkadaşların ”yorumlara cevap vermem” veya en azından “teşekkür etmem”  gerektiği konusundaki ısrarları beni düşündürmedi de değil.

Benim yazı maceram, “zembereğin boşalması” gibi kafamdakileri bir an önce kağıda dökme telaşı içinde geçtiğinden durup etrafıma bakma fırsatım olmadı. Tek düşüncem yazmak ve bir an önce paylaşmaktı. O nedenle etrafımda olan bitene detaylı bakamadım; diğer yazıları okuyamadım, yorum yapamadım ve hatta yazılarıma yapılan yorumlara da yanıt veremedim.

Benim nezdimde yazı, yolda bulduğumuz ve öpüp bir kenara koyduğumuz ekmek kadar kutsaldır. Yazmak ve okumak eylemi de neredeyse bir ibadet hükmündedir. Hele hele yazdığımı okuyan ve altına kendi görüşlerini yazan insanların da başımın üzerinde yeri vardır. Eğer ki yorumlarına yanıt vermemek bir saygısızlık olarak algılandıysa buna çok üzülürüm.

Ancak sonuç olarak insan, kendi açısından yapması gerektiğini yapar. İstese de başka türlü davranamaz. Zira benim açımdan yazar yalnız insandır. Diyeceği vardır ve demiştir. Okur da okumuş ve altına ne anladığını veya yazara söylemek istediğini yazmıştır. Bence konu da burada kapanmıştır. 

Eğer yazar yanlış anlaşılmışsa, derdini okuyucuya anlatamamışsa onun sorunudur. Yazının altında uzun tartışmalara girmek, yazının amacını aşar hatta değerini düşürür bence. Diğer yazarları okumak, yorum yazmak, toplantılara katılmak tamamen kişisel bir tercihtir. Olması veya olmamasının yazı anlamında bir önemi yoktur. Tabi ki okumayan biri asla yazamaz. Ancak yazarın nereden besleneceği, ne okuyacağı, ne yazacağı ve kimlerle ne tür bir iletişim kuracağı tamamen kendi bileceği bir iştir.

Sonuç olarak yazar, yalnız insandır ve sadece yazdığından mesuldür. Tabi ki yazdıklarına uygun davranmak şartıyla!

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Yazıya hakim özeleştiri mekanizmandaki dürüstlük ve samimiyet konsunda seni kutlamak gerek.
Yazıların altına bırakılan yorumlara yazarın cevap vermesi gerektiğini düşünmüyorum. Üstelik cevap vermemesinin saygısızlık olduğu fikri ise tümden saçma geliyor bana. Yazarının yorumları dikkatlice okuması gerekip gerekmediği bile tartışılır. Bu yazarın dünyası. Yazılar, sahilde çay içerken yazarın kafasındaki sesleri 'kağıda' dökmesi gibi birşey sanki. Yazıya yapılan yoruma cevap vermek, masanın öbür tarafına birini koymak gibi ve belki de 'sosyal alan paylaşımları' dönüşümünün de ilk adımı.
Monoloğun diyaloga dönüşümü çabasında olanlar, yazarlarla doğrudan iletişim kurmayı denemeli. Şahsen ben öyle yapıyorum. Bu açıdan, yazılan yorumlara/övgülere/eleştrilere cevap vermemekle yazılarının "feysbuk/tivittir taymlaynları" gibi bir şekle sokmuyor olmakla iyi bir yaklaşım gösterdiğin kanısındayım.
Saygı ve sevgiyle..

Unknown dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.