YAZMAK İÇİN KAÇ KİTAP OKUMAK LAZIM?

Geçenlerde, Şamanizm üzerine yazılmış bir kitabın sunumuna gittim. Aynı zamanda rehber olan yazar, slayt eşliğinde, bu konuda yaptığı araştırma gezisini anlatmaktaydı. Daha ikinci slayta geçmeden bir izleyici:

-Bir de kızıl Şamanlar var!

-Oraya geleceğiz beyefendi!

Geldi de. Fakat sunumu yapan izleyicinin hızına bir türlü yetişemiyordu. Sözü sık sık aynı izleyici tarafından kesiliyordu. Ki yetişmesi de mümkün değildi zaten.  Zira en son sözünü kestiğinde, “şu kişinin bu kitabını okuyun, 2.500 sayfalık bir kitaptır” demişti.

Sunumu yapan “gel o zaman sen anlat” demediği için durum biz izleyiciler için çekilmez bir hal almıştı.

Eve gelince, bu sadece Şamanizm konusunda tuğladan büyük (2.500 Sayfa brikete tekabül ediyordu sanırım)kitap okumuş izleyiciyi merak ettim.

Feysteki fotoğrafından adına, oradan da kendisi hakkındaki bilgilere eriştim. Başka konularda yazılmış birkaç kitabı vardı. Ayrıca bir dergide kendisiyle yapılmış bir röportaj da vardı. Kitaplarını sonra okumak üzere aceleyle röportajını okudum.

Daha başta sarsıldım. Yazarımız “yarım saatten fazla müzik dinlemenin sakıncalı olduğunu” söylüyordu. Bir yazma heveslisi olarak yıkıma uğradım. Zira ben çalıştığım dönemde, odanın müzik sorumlusuydum. Sabahtan müziği açar akşama kadar dinlerdim. Tabi ki benden yazar olmaz. Derhal bu çılgınlığa son vermeliydim.

Röportajın ilerleyen safhalarında en büyük darbeyi aldım. Yazarımız, “öyle önüne gelen yazmamalı, hikaye-roman yazmak için 1.000, deneme yazmak için insan en az 2.000 kitap okumuş olmalı” diyordu.

Yani, “kırk fırın ekmek yemeli” dese deyimdir der geçerdik ancak bu rakamlar hiç de iyi olmadı. Bir defa okuduğum kitapları saymamıştım ki eksiğimi tamamlayıp yazmaya başlayabileyim.

Sonra eski zamanlardan kalma (Dedekorkut masallarını, halk hikayelerini hatta Eski Yunan Metinlerini) hikayeleri yazanlar nereden bulmuştu bu kadar kitabı da, bunları okuyup yazmaya başlamışlardı?

Hayır, amacım şu an adını bile hatırlamadığım bir yazarın dedikodusunu yapmak değil. Kaldı ki bu yazarımız yalnız da değil. “Yazacak ne kaldı ki?” diyerek yazmayı/yazma hevesini kıran o kadar otorite var ki. Yazmanın önündeki diğer engelleri saymıyorum bile.

Sosyal medya ilk çıktığında veya ondan önce yazma hevesi olanlar çoktu. İçlerinde gerçekten güzel yazanlar da vardı. Ancak zamanla bir şekilde yazmayı bıraktılar. Oysa ne kadar insan o kadar farklı bakış açısı ve o kadar farklı hikaye demek.

Herkes her şeyi yaşayarak öğrenecek değil. Yazılar sayesinde birbirinin tecrübesinden yararlanacak, olaylara farklı bir açıdan bakmayı öğrenecek.

Bu şartlarda nasıl mümkün olacak bilmiyorum.


Bildiğim, gölge etmeyin başka ihsan istemez!

Hiç yorum yok: