Şunu baştan söyleyeyim,
yazıyorum ve doğal olarak okunmayı çok önemsiyorum. Yazmak beni rahatlatsa da
insanlığa bir şeyler bırakmanın zevkini yaşasam da okuyan olmadıktan sonra
yazmanın bir anlamı olmadığını biliyorum. Yıllar önce bir TRT Yetkilisinin
sözleri hala kulağımdadır: rating tabi ki önemlidir, seyreden olmadıktan sonra
kaliteli yayın yapmanın ne anlamı vardır?
Evet, okunmak önemlidir
benim için. Zaman zaman günde 2,5 milyon tıklanan bir sitenin ana sayfasında
yayınlanan yazılarımın tıklanma sayısına bakarak “nerde bu okuyucu” dediğim çok
olmuştur. Bazı yazılarımdaki beklenmedik tık sayısı okuyucunun orada olduğunu
hatırlatmaktadır bizlere. Ve tabi ki milliyet blogda yayınlanan diğer yazıların
aldığı tık sayısı da.
Bunca zaman sonra
anladım ki, blogları okuyan insanlar var. Mesele, bu insanlara ulaşabilmek ve
onların ilgisini çekebilecek yazılar yazmak, uygun başlıklar koyabilmek ve
mümkünse de dikkat çekici fotoğraflar bulabilmek.
Artık iyice belli
olmuştur ki okuyucu, dizi, magazin, yemek tarifi ve İlluminati konularına ilgi
göstermektedir. Çok okunmak istiyorsanız yapacağınız iş bellidir. Fakat burada
beni tutan okuyucuya olan saygımdır. Onlar istiyor diye ve sadece tıklanmak
için yazmak bana ters gelmektedir. Eğer okuyucunun zamanını alıyorsak ona yeni
bir şey söylemek zorundayız. İlginç şeyler söylemek ve duymadıkları/bilmedikleri şeyi söylemek
zorundayız.
Bu hafta başlayan dizi
sezonu nedeniyle geçen yıl takip ettiğim dizileri seyretmeye çalıştım. Fakat o
kadar değişiklik olmuş ki bunları anlamak, diziyi sonuna kadar izlemek ve bu
konuda bir şeyler yazmak zor geldi bana. Zaten bu konuda dizileri çok iyi takip
eden ve çok güzel yazılar yazan arkadaşlar var. O nedenle dizi seyretmeyi ve bu
konuda yazı yazmayı bıraktım. Çok ilgimi çeken bir şey olursa ne ala. Yoksa
dizi sektörü ve okuyucu bu konuda benden
bir şey beklemesin, başının çaresine baksın.
Futbola zaten bir
mesafem vardır epeydir. Bu kadar gürültüyü, yorumu ve yazıyı hak edecek heyecan
verici bir futbol oynanmadığı kanaatindeyim Türkiye’de. Oğlumun üniversiteyi
kazanıp başka bir şehirde okuyacak olmasını bahane ederek Digitürk üyeliğimi
iptal ettirdiğim için maç hususunda bir yazı yazmam da mümkün değil artık.
Masonlar ve
Sabetayistler hakkında çok kitap okumuş olsam da illuminati konusunda da
yazacak bir şeyim yok. O nedenle o konuyu da pas geçiyorum.
Magazin basınının espri
yeteneğine hayran olduğum için zaman zaman belki o konuda yazabilirim diye
düşünüyorum.
Yemeği ise sadece yemesini
sevdiğim için yemek tarifi üzerine yazmam da söz konusu değil.
Geriye kalan insan
ilişkileri, aşk ve cinsellik konularını da mahrem bulduğumdan yazmayı
düşünmüyorum.
Evet, bir yazarın
kendini sınırlaması hoş bir şey olmasa da kendini tanımasının, bilgili ve
yetenekli olduğu konuları tespit etmesinin yararlı olacağı kanısındayım.
Sonuç olarak, bunca
tecrübeden sonra ne yazacağım ve ne kadar okunacağım aşağı yukarı bellidir.
Hayallerim yüksek olsa da bu konuda olsun ayaklarım yere basıyor. Ne yapalım, ratingimiz
küçük olsun, bizim olsun.
Herkese yazı dolu, bol
okunmalı bir yıl diliyorum.