Sol eli cebinde,
göğüs dışarıda, karşısındakinin gözünün içine bakarak, kararlı bir biçimde:
-Bugünkü yazımda da
belirttiğim gibi…
-Ebik-gabık(*) bunna!
Ebik-gabık ha? Demek
bunca zamandır yazdıkları söyledikleri böyle görünüyor karşıdan.
Oysa:
Bunları söylerken ve yazarken dünyayı değiştireceğini hayal ediyordu,
Bunları söylerken ve yazarken dünyayı değiştireceğini hayal ediyordu,
“Dünya bu yazı
yazılmadan ne yaptı bunca sene” duygusuna
kapılıyordu her yazısından sonra,
Kendine blogger
denmesine bile karşıydı zira o bir yazardı,
Onun “balon çıktı”
haberi henüz balon çıkmamıştı,
Meclisteki gücü bir
kanunu engellemeye yetmeyen ve yasaya hayır oyu veren bir muhalefet partisini “vatana
ihanetle” ile suçlayacak kadar kelimelere ihanet etmemişti,
Kes-yapıştır haberler
yayınlamıyordu,
Kimseden de esinlenmiyordu.
Sadece ve sadece
içinden geçenleri, duygu ve düşüncelerini, hiç kimseye yaranmaya çalışmadan,
yandaş medyada yer kapma hayali ile tutuşmadan yazıyordu sadece.
Şimdilik
yazdıklarından bir beklentisi yoksa da ileride yazacağı romanlara Nobel verilirse
hayır demezdi tabi ki.
İşte bütün bu
hayallerle etrafına bir şeyler anlatmaya çalışırken almıştı ödülünü; “ebik-gabık bunna!
Anlaşılan Nobel beklerken
payına gavız-gapcık(**) düşmüştü!
(*)Ebik-gabık:
Denizli yöresinde hayvanlara verilen veya çöpe atılan yemek artıkları için
kullanılan bir deyim.
(**)Gavız-gapcık: Denizli
yöresinde ekinden elde edilen tanesize ekonomik değeri olmayan, samandan bile değersiz
ürün için kullanılan bir deyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder