Yıl 1988. Ankara’nın doğusuna bir geçtim. Tam geçtim; Diyarbakır’da
buldum kendimi. İnsan uçakla gidince de tam olarak anlayamıyor değişimi. Otobüs
yolculuğunun insanı gittiği yere alıştırma özelliği var. Yollar, bitki örtüsü,
evler, kıyafetler ve insanlar.
Oysa uçak yolculuğu bir-bir buçuk saat sonra seni bambaşka bir dünyaya
atıyor. İlk güneşin erken batışı dikkatimi çekmişti. Bir gün öncekinden bir
saat önce batması tabi ki şaşırtıyor insanı. Hele Dağkapı’daki levhaları
görünce ikna oldum evimden çok uzakta olduğumu. Mardin, Şanlıurfa, Elazığ,
Batman’ı gösteren yön levhaları.
Evet, ilk defa gitmişim ve her şey yeni, her şey farklı. Aklımda kalan
en önemli fark ise berberlerin saç kesme süreleri. Tavsiye üzerine gittim
berberin saç tıraşı tam üç dakika sürdü. Bir dahaki bilemedin beş dakika.
Bakıyorum tıraşın diğerlerinden hiçbir farkı yok. Oysa şimdiye kadar yarım saatten
az sürenini görmemiştim. O nedenle nefret ederim berberde sıra beklemekten.
Bu konu kafama takıldı. Dönüşte çocukluğumdan beri tıraş olduğu İsmail
Abiye sormaya karar verdim. Hele onun tıraşı kırk beş dakika, bir saatten az
sürmezdi. O nedenle her seferinde:
-Gece on gibi gel. Senin saçları keser dükkanı kapatırız, derdi.
Diyarbakır dönüşü gittim ona. Yine uzun sürdü. Sonunda dayanamadım:
-Abi, Diyarbakır’da üç dakikada kesiyorlar saçı hem de baya güzel
kesiyorlar. Burada yarım saatten az sürmüyor. Neden?
-Vallahi bir saç normalde üç bilemedin beş dakikada kesilir. Ben de
keserim. Fakat ondan sonra müşterinin verdiği para zoruna gider. O nedenle her
berber tıraşı uzatır biraz.
Yıllar sonra bu defa bir mali müşavir arkadaşın yanındayım. Bir
vatandaş bir şey istedi. Arkadaş:
-Bu iş uzun sürer, akşam üzeri gel!
Beş dakikalık işti oysa. Sordum. Arkadaşım:
-Evet, beş dakikalık iş. Fakat beş dakikada yapar eline verirsem işi,
vereceği para zoruna gider. O nedenle “akşam
üzeri gel” diyorum.
Evet, tam yumurta-tavuk hikayesi. Esnaf mı vatandaşa dürüst davranmıyor,
vatandaş mı esnafı dürüstlükten ayırıyor?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder