Televizyonda
konuşanların “kendi düşüncelerinden ziyade söylemesi gerekenleri söylediklerini”
anladığımdan beri kimseyi seyretmiyorum, dinlemiyorum. Bunun yerine insanların
gerçek ve samimi duygu ve düşüncelerini söyledikleri yurttan haberler, evlenme
programları vs. seyrediyorum. Bu sayede, beni yönlendirmek isteyenlerin gerçeklerini
değil hayatın gerçeklerini öğrenmiş oluyorum.
Uzun zamandır beni
üzerinde düşünmeye sevk eden en gerçekçi, en veciz sözü bir romandan duydum.
Açılım toplantısından çıkan bir romandan:
-Gazımızı aldılar,
gidiyoruz!
Açılım konusunda ortada
somut bir öneri, gelişme olmadığına göre bence bu konudaki en gerçekçi yorum ve
en doğru söz de bu.
Hayır, gazı alınmak az
bir şey değil. Hele küçümsenecek bir şey hiç değil. Bebeği doyurursunuz altı da
temizdir ancak gazı alınmamışsa huzursuz olur sizi de huzursuz eder. Gaz almak
çok basittir ancak gazı alınan için önemlidir. Örneğin anne bebeği dokuz ay
karnında taşır, doğurur, altını alır emzirir. Buna karşın baba sadece bebeğin
gazını alarak neredeyse anne kadar değerli olur bebek nezdinde. O kadar yani.
Peki, bebek büyüyünce
kim alır gazını? Tabi ki yöneticileri ve etrafındakiler. Örneğin adam karısını
her gün döver, eve bakmaz, aldatır fakat sevgililer gününde bir çiçekle bütün
gazını alır karısının.
Ya da her akşam dışarıda olan bir adam, haftada bir gün
elinde çiçekle erkenden eve gelir, bir iki tatlı sözle alır gazını karısının.
Öğrencilik yıllarımızda
televizyonda iki adam konuşuyor:
-Bütün bunların sebebi
bu adamdır!
Bütün bunlar denilen
üniversitelerin sorunları, bu adam da YÖK Başkanı. Hemen umutlandım. Bunu diyen
iktidar olursa kurtulacağız bu YÖK denilen illetten. O sırada öğrenciydik.
Şimdi emekliliğimiz yaklaştı. “Bu adam”, çoktan rahmetli oldu. O sözü söyleyen
de meclis başkanlığı da dahil olmak üzere her türlü görevde bulundu, geçen sürede.
Partisi de iktidar oldu bir kaç defa. YÖK hala yerinde durduğuna göre gazımızı
almışlar anlaşılan.
Ya da televizyonda bir
milletvekili, özelleştirme mağduru işçilerle birlikte polis gazına muhatap
olmuş gözünü limonla yıkamaya çalışıyor. Bir yandan da kameralara ne kadar
işçinin yanında olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Öncelikle, bu işçiler birkaç
yıldır eylemdeler. Çalıştıkları kurum parça parça satılıyor ve sırayla
işlerinden oluyorlar. Fakat ne hikmetse her şey satıldıktan ve asla geri
dönüşün mümkün olmadığı bir zamanda herkes desteklemeye başlıyor işçileri. Daha
ilginci ise, bu milletvekilinin bir başka milletvekili arkadaşı, özelleştirilen
kurumu alan, aldığını da üç katına başkasına satanlardan biri.
Bu sayede,
kendisi milletvekili olduğu şehrin vergi rekortmenleri listesinin onuncu
sırasında, yönetim kurulu başkanı olduğu şirket ise o ilin kurumlar vergisi
rekortmeni.
Yani, satışa karşı olan
milletvekili, hem satılan şirketi alarak zengin olan milletvekiliyle aynı partiden, hem de satış sonucu mağdur olan işçinin yanında. Direnişin sonucunda da
işçiler on ay daha evde oturma hakkını kazanıyorlar hepsi bu. Sendika başkanını
da sırtında taşıyorlar bu nedenle. Yoksa satılan satıldığı, işini kaybeden de
4/c olduğuyla kalmış. Ne bu? Tabi ki özelleştirme mağdurlarının gazını almak:
-Gaz yiyerek gaz almak!
Bir başka gaz alma
eylemi ise pek bizden ziyade dışarıda uygulanan bir yöntem. Örneğin Falkland
Savaşına kraliçe oğlunu da gönderdi. Amaç gaz almak:
-Bak, benim oğlum da
orada!
Detaylı bilmesem de
muhtemelen onun oğlu kamarasında, komutanı da yakınıyordur:
-Bir bu eksikti,
götürün şunun havyarını, bir de anasına dert anlatmayalım!
Evet, örnekleri
çoğaltmak mümkün. Ama benim bugüne kadar gördüğüm en güzel gaz alma eylemi bir
cumhurbaşkanına ait. İnsan hem baba lakaplı, hem de politikacı olursa böyle
olması da doğal tabi ki.
Efendim, Dinar’da
deprem olmuş. Saat sabahın yedisi. Cumhurbaşkanı da orada. Vatandaş yakınıyor:
-Nerde bu devlet?
-Bak saat sabahın
yedisi, devletin başı burada. Daha ne istiyorsun?
Sonra ne mi değişti? Hiçbir
şey değişmedi. Devlet diğer depremlerde ne yaptıysa aynını aynı şekilde ve aynı
sürede yaptı. İnsanlar buz gibi havada çadırlarda yaşamak zorunda kaldılar. Diğer
depremzedelerden tek farkları, cumhurbaşkanının gazlarını erkenden almış olmasıydı. Hem de bir baba şefkati ile.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder