Önerme:
-İlkbahar harikadır, her yer yemyeşil, tomurcuklar, çiçek açmış ağaçlar.
Anti tez:
-Asıl sonbahar güzeldir. Sonbahar mevsimlerin demlenmiş halidir. İlkbaharda her
yer yeşilken sonbaharda değişik renkler vardır.
Malum, kısıtlı fen bilgisi bilgimle devam edeyim. Madde üç boyutludur. Hayat da
öyle. İlk zaman maddenin ilk boyutunu görürüz çocukluğumuzda. Daha sonra her
şeyin gördüğümüz gibi olmadığını anlar ilk gördüğümüz her şeyin tam tersinin
doğru olduğunu ispatlamaya çalışırız. Olgunluk devremizde ise gerçeğe daha
yaklaşırız. Üçüncü boyutu da görmeye çalışırız. İlk doğrularımızın çoğu üçüncü
boyut sınavını geçer, geçemeyenlerin yerine ikinci boyuttaki doğrularımız
geçer.
Şimdi buradan hareketle uzayan ömrü irdeleyelim:
-Ömrün uzaması iyidir.
-O kadar yaşayıp ne yapacaksın, çekilir mi bu dünya?
-Bence ömrün hangi kısmının uzayacağı önemlidir.15-20 Yaş arası yirmi yıl
uzayacaksa tamam. Ya da 5-10 yaş arası on yıl. Bu mümkün olmayacaksa,
altmışından sonra ömrüm kırk yıl uzamış ne ifade eder ki? Perhizde, sürekli
artan sağlık sorunlarıyla ve de devamlı kendini tekrar eden bir yaşamın
uzamasının insana katacağı ne olabilir?
Devam edelim; bayramlar çocukluğumuzdaki gibi neden değil? Heyecan veriyor mu
yılbaşları size artık? İlk aşkınızdan sonra ayağınız yerden kesildi mi bir
daha?
Nobel alan adam, dünya kupasını kaldıran futbolcu hiç sanmam ki ilkokul birinci
sınıftaki ilk kurdeleyi aldığımdaki sevincimi yaşasın. (Kurdele, okuma-yazmayı
öğrenenlere takılırdı ve yıl bitene kadar yakada taşınırdı) Hala bazı yaşlı
komşularımız hatırlatır bana, sokağa girişimi, sevincimi:
-Kurdele aldıııııııııııııımmmmm! İlk ben aldımmmmmmmmmm!
İnanın yaşamadım bir daha böyle bir sevinç. Belki de ilk gururum, ilk zaferim
olduğundan.
Uğurlanmam da öyle. Hakkını yemeyeyim, bugüne kadar beni uğurlamış olanlardan
da şimdiden özür diliyorum. En güzeli de doğal olarak ilklerden biriydi.
Uğurlanmak için gitmek lazım. O kadar çok gittim ki, artık uğurlayan da
uğurlanan da bıktı. O kadar su döküldü ki ardımdan, toplasanız yekun tutar.
Hakkını yemeyeyim kimsenin. Her gittiğim yerde çok güzel dostluklarım
arkadaşlıklarım oldu. Onunla uyumlu da uğurlanmalarım. Yatılı okula,
üniversiteye kalabalık ailem tarafından uğurlandım. Elimde kurabiye ve saç
böreği poşeti. El öptüğüm büyüklerden mendiller ve içinde harçlığım.
Batman’da sıraya dizilmiş elli kıllı ve terli erkeği öptüm ayrılırken.
Diyarbakır havaalanından altı araba dolusu insan tarafından uğurlandım idari
göreve. Bir arkadaşın deyimiyle bakan gibi. Bir hafta kaldığım Asos’taki Kabile
motelden, arabamın iki yanına dizilmiş personel ve sahibi tarafından su
dökülerek uğurlanmam hala aklımdadır.
Bütün bunlara rağmen kimse darılmasın gücenmesin en unutamadığım uğurlanmam
altı yılımı geçirdiğim İnebolu ‘dan oldu.
Bazı sayılar vardır. Rakamla yazıldıktan sonra önemini belirtmek için bir de
yazıyla yazılır. Ben de öyle yapayım: on bir. Evet, on bir yaşında orta birde
şimdiki tabirle altıncı sınıfta gelmişiz yatılı okula. Anne-baba, kardeş,
komşu, dost, akraba hiçbiri yok. Sadece arkadaş var. Abiler var, hocalar var ve
de müdür var.
Ağlayacak bir omuz, sarılacak bir kucak yok. Doğal olarak bir sürü
olumsuzluklar yaşanıyor, eziyor hayat sizi. Bu şartlarda her zorlukta olduğu
gibi arkadaşlık, dostluk besleniyor sürekli. Hastaysan, paran yoksa moralin
bozuksa, mektubun gelmemişse hep yanındadır arkadaşın.
Lise bire geldiğimde yatakhane başkanı oldum. On tane on bir yaşındaki on
arkadaşıma. Arkadaşlığa, dostluğa abi-kardeşliği de eklemişiz. Hatta
yöneticiliği bırakıp ağabeyliği abartınca yapmam gereken temizlik kontrollerini
yapmayınca yatakhanemiz bitlendi. Bir gün bütün çamaşırlarımızı aldılar bize de
büyük gelen okulun basketbol takımının eşofmanlarını giydirdiler. Okula da
gidemedik, akşama kadar bekledik çamaşırlarımızı. Bu arada okul yönetimi
tarafından sorumlu tutularak ayrıca cezalandırıldım da. Hiç unutamadığım bir
başka olay ise ütülediğim on bir yaş arkadaşlarımdan birinin pantolonu
babasının pantolonundan kısaltılmaydı. Ütüyü de yeni görüyordu.
Sonuçta, bir gün memleketime yakın okula naklim çıktı. Otobüsün hareket saati
ders saati olduğundan birkaç arkadaşımla gittim garaja. Beş yılımı geçirdiğim
kardeşlerimle akşamdan ve sabah vedalaştım.
Uğurlamaya gelen arkadaşlarla vedalaştıktan sonra otobüse bindim. Arkadaşlarım
da okula döndüler. Tam otobüsümüz hareket ettiğinde o hiç unutmadığım manzarayı
gördüm. Garajın karşı girişinden tek sıra halinde on bir yaşındaki yaklaşık on
beş çocuk koşturarak otobüsümüzü durdurmaya çalışıyordu.
Hani derler ya tam anlamıyla duygu patlaması; aynen öyle oldu. Detayları
hatırlamıyorum. Tek hatırladığım, benim yatakhaneden on ve arada yastık savaşı
yaptığımız yan yatakhaneden de beş- altı arkadaş hocalarından izin alarak beni
uğurlamaya gelmişler. Otobüse yetişmek için de okuldan garaja kadar koşmuşlar.
Dedim ya detayları hatırlamıyorum. Otobüs nasıl durdu, şoför kızdı mı, ben
nasıl indim, ne kadar beklettik otobüsü hiçbirini hatırlamıyorum.
Tek hatırladığım, sarılma, ağlama ve duygu patlaması. Ömrümde bir daha
benzerini yaşamadığım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder