Evet, bugün üç ocak. Bundan on yedi yıl önce hemşire odaya girdi:
-Müjde, bir oğlunuz oldu!
Artık bir anlamı, sürpriz ve müjde değeri olmasa da yine de heyecanlandım.
Bir oğlumuz olacağını biliyorduk ancak olduğunu yeni duyuyorduk. Gelecek
zamandan geçmiş zamana geçiş. Verdiğim bahşiş o nedenle bir müjdeye karşılık
değildi. Gelecek zaman da olacağı bilinen hadisenin geçmiş zamana geçtiğinin
haber verilmesiydi. Hemşire, Türkçe öğretmeninden aldığı beşten sonra ilk defa Türkçe
bilgisi nedeniyle ödüllendiriliyordu muhtemelen.
On beş dakika sonra tanıştık kendisiyle. Ne yalan söyleyeyim hiç
beklediğim gibi biri değildi. Donuk bakışlı, kocaman ağızlı bir şeydi. Baldızım
yüzünü buruşturarak hemen:
-Sizin tarafa çekmiş bu!
-Yok canım, asıl sizin tarafa
çekmiş, baksana şu ağıza!
Yani fişi, garanti belgesi olsa götürüp iade edeceğiz, o kadar yani.
Fakat haberi duyan dede, babaanne, diğer dede, hala, amca vs. aynı kanaatte
değillerdi. Belki zaman geçtikçe bir şeye benzemeye başlamıştı da ondan.
Daha ne olduğunu anlayamadan sarılık teşhisiyle on gün sonra hastanede bulduk kendimizi. Tam yeni birine alışmaya çalışırken kaybetme tehlikesi ortaya
çıkmıştı. Bir sürü floresanın altına yatırıldı. Başka tedavisi de yokmuş bu hastalığın.
Doktor:
-Siz bir yere ayrılmayın, değerler sınırda, her an kan değişimi
gerekebilir. Dikkat edin gözündeki bandı açmasın, kör olabilir!
Desem ki “öğrenciliğini sabaha
kadar kağıt oyunları ile geçirmenin çok faydası var” kimse inanmaz. Ama öyle. Ben
floresan altında sürekli gözündeki bandı açmaya çalışan, her yarım saatte bir
kan alınmasından ötürü elleri ayaklarında yer kalmamış on günlük oğlumun
başında sabaha kadar gözümü kırpmadan durdum. Ne sayesinde? Öğrenciyken
sabahlamalarım sayesinde. Bir an bile gözümü kırpmadan bekledim sabaha kadar.
Her yarım saatte bir alınan kan değerlerinin iyi çıkması için dua ederek. Ve o
bekleyişim sırasında baba oldum, baba olduğumu anladım. Sorumluluk duygum o an
gerçekten ortaya çıktı.
Sonraki yıllar ben babalığı o da çocukluğu öğrenerek, birlikte
büyüyerek geçti. Birbirimize yardımcı olduk, destek olduk. Onun desteğini ilk
defa altını değiştirdiğim zaman hissettim. Annesi çarşıya çıkmıştı ve
gecikmişti. Baktım ki kokular geliyor altını değiştirmeye karar verdim.
Gördüklerimi uygulayarak değiştirmeye çalışsam da o kadar kolay bir iş
olmadığını hemen anladım. Fakat bu sırada baktım çocuk bana yardımcı oluyor.
Ayaklarını kaldırıyor, dönmesi gereken tarafa dönüyor. Ya da bana öyle geldi. Kendimi
beceriksiz bulduğumdan başarıyı oğlumun yardımına yordum. Olsun önemli değil,
öyle olduğunu bilmek güzel.
Aramızda tartışmalar da başladı yavaş yavaş. Oğlum, markette kendi
bezini görünce hemen bir paket alıyor, kendi taşıyor. Bir yandan da:
-Baba, bu bez iyi, diğeri hem pahalı hem de kenarları sıkıyor!
-Oğlum, bebek bezleri hakkında fayda-maliyet analizi yapacağına çişini
söylesen daha iyi olmaz mı?
Bazen de aramızdaki mesafenin aşıldığı oluyordu. Dokuz yaşında ilk msn
görüşmemizdeki tavrı buna örnektir:
-Görüşürüz oğlum!
-Tamam adamım!
Balığa gittiğimizde ise benden fazla tutmasını sürekli kafama
kakması hiç de hoş değildi:
-Yirmi ikiye bir, öğren de gel!
Ya da yolda kaldığımız bir gün, iki saat boyunca lastik değiştiremememi başıma kakması da:
-O kadar söyledim ters koydun krikoyu diye, dinletemedik. Ya lastikçi
bu kadar yakın olmasaydı?
Evet, on yedi yıl oldu. Bu süreye damgasını vuran ise gurbet, ayrılık ve görev. On yedi yılın yaklaşık yedi yılını ayrı geçirmek zorunda kaldık görevim nedeniyle. İlk yaş günü Elazığ’daydım. Sünnetine Bitlis’ten geldim. Doğduğu ilk ay da günü birlik bir yerlere gidip geldim sürekli.
Bir gün okulunda bir kadın veli sordu:
-Siz ne iş yapıyorsunuz?
-Neden sordunuz?
-Oğlunuza bir gün “babanla gidersin üzülme” dedim. O da bana “babam yok
ki buralarda, görevde” dedi, içim burkuldu!
En son üç yıl önce de bir Fenerbahçe-Galatasaray derbisini izlemeye
gidememişti. Ben İstanbul’daydım. Devamlı birlikte maç izlemeye gittikleri
komşumuz ve oğlu da başka yere gitmişler. Ben de çok üzülmüştüm.
Neyse, on yedi yıl geçti. Bugün üç ocak yine. İyi ki doğdun oğlum, iyi
ki varsın, doğum günün kutlu olsun. Bana yaşattığın babalık duygusu için
binlerce teşekkürler.
4 yorum:
ellerine sağlık dayıcım keşke her baba senin gibi olsa....
Okula başladı mı, okula?
harika arkadaşım oğlun okuduğun da ne dedi onu merak ettim aklımda da şöyle bir senaryo kurguladım..Sağol adamım sen de iş var..:)
Harika bir yazı arkadaşım..Merak ettiğim oğlunun okuduğun da ne dediği..
Şöyle bir şeyde kurgulamadım değil hani..Sağol adamım sende iş var hani..:)
Yorum Gönder