Mutat öğle turumuzda baktım şehir yeni seçilen genç belediye başkanının
fotoğrafları ile donatılmış. İçimden “seçim
bitmedi mi yahu” diye söylenirken baktım ki belediye başkanımız 23 Nisan
Bayramını kutluyor.
Anlaşıldı ki yönetimde yeni bir kan, bir değişiklik getirmesi beklenen
genç başkan da ağabeylerinin yolundan gidiyor.
Ağabeylerinin yolundan gitmeyen bir başka genç başkan ise “şuraya ne
yapalım” diye pankartlar asmış. Fikrimizi söyleyecekmişiz o da buna göre
yapacakmış. Bu katılımcı demokrasiymiş. Sayın genç başkan, seçim yeni bitti.
Sen düşünmüş olmalıydın oraya ne yapacağını. Sen projeni söylersin, biz de
fikrimizi söyleriz ona göre yaparsın. Ya da iki-üç proje ortaya koyarsın
vatandaşa sorarsın hangisini yapayım diye. Benim bildiğim katılımcı demokrasi
budur. “Buraya ne yapayım” demek tembelliğin cahilliğin bir göstergesidir.
Bu arada otobüsteyken yol kenarında bir tarihi bina bez pankartlarla
donatılmış, üzerinde de “kazandırıyoruz, yapıyoruz” lafları var ama ortada
henüz bir icraat yok.
Çoğu zaman merak ederim, yapılan icraata harcanan para ile onu duyurmak
için harcanan para arasındaki oranı. Eğer yazı boyutu ile bunu ölçmeye
kalkarsak durum vahim. Zira yazılarda “bu çalışmalar …tarafından yaptırılmaktadır”
yazısı başkanın adının onda biri kadar.
Kaynak kamudan ancak pankartta işin başkan tarafından yaptırıldığı
beyan ediliyor. Bu da işin başka bir boyutu.
Sizi bilmem de ben artık laftan bıktım. Medyanın “çarpıcı açıklamalar”,
“kurşun gibi ağır sözler”ve “çok önemli açıklamalar” tanımlamaları mı
yönetenleri sürekli konuşturuyor bilmiyorum ama artık ben laf duymak değil
icraat görmek istiyorum.
Kısacası, “sen sus icraatların konuşsun” diyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder