Facebook’ta bir öğretmen arkadaşımı öğrencisini paylarken
gördüm bir gün. Yaptığı yorumu beğenmemişti.
Bir başka zaman da bir çocuğun annesine sitemi vardı:
-Anne, buraya yazılır mı bu?
Evet, sosyal medyada yeniydik ve ne işe yaradığını da bilmediğimizden
herkesi eklemiş sonra da yaşanan
kazalarla yolumuzu bulmaya çalışıyorduk.
Blog da öyle. Hepimiz yazmaya hevesliydik. Yazdıkça, hem
blogun ne olduğunu öğreniyoruz hem de gelen
tepkilere göre doğru yolu bulmaya çalışıyoruz.
Tabi ki herkesin kendi tecrübesine göre bir blog tanımı var
ve herkes kendi tecrübesine göre kendine bir yön çizmeye çalışıyor.
Ben yaklaşık 10 yıldır blog yazıyorum ve işin sadece yazma
kısmıyla meşgulüm. Ancak katıldığım ilk “Blog Yazarları” toplantısında gelen
yorumlara yanıt vermediğim ve diğer bloglara yorum yazmadığım için çok eleştiri
aldım.
Bunun üzerine gelen yorumlara yanıt verdim ancak diğer
blogları fazla okuyamadığımdan yorum yazamadım. Birçok insan da belki bu
nedenle bana yorum yazmayı bıraktı. Canları sağ olsun.
Benim en büyük hayalim yazmak olduğu için yazdıklarımı
yayınlayan blog sitelerine büyük bir minnetim var. Tabi bu sayede yazdıklarımı
okuyan ve yorum yazan insanlara da.
Bunun çok büyük bir olanak olduğunu düşünüyorum.
Yazıyorsunuz, hemen yayınlıyorsunuz ve okuyuculara ulaşıyorsunuz.
Tamam, belki istediğimiz kıvamda bir yazar olamadık,
istediğimiz kadar tepki de alamıyor olabiliriz ancak düşünüyorum da bundan
yirmi yıl önce yoktu böyle bir olanak. Yazıyı yazacaksınız, kapı kapı dolaşıp
okutacaksınız ve beğenilirse yayınlanacak, alan olursa da okunacak.
O nedenle blog yazarı arkadaşlarımın kimlik arayışlarına ve
sitemlerine hak versem de o kadar karamsar değilim kısacası.
Düşünün bakalım Dostoyevski, Tolstoy’a yorum yazabildi mi
hiç?
Bizim böyle bir olanağımız var hiç olmazsa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder