Bildiğim kadarıyla, 2011 Yılında Japonya’da meydana gelen 9
şiddetindeki depremden sonra, Japonya Hükümeti hiçbir yardımı kabul etmedi.
Kendi olanaklarıyla vatandaşlarını kurtardı ve yaralarını bir şekilde sardı.
Bizde ise durum farklı: hemen başladı yardım kampanyaları.
Hakkını yemeyelim, bu sefer hükümet, kurtarma çalışmaları için kendi
imkanlarının yeterli olduğunu söyleyerek bu konuda dış yardım kabul etmedi.
1999 Depreminden sonra biraz yol alınmış anlaşılan.
Fakat diğer konularda değişen bir şey yok: birbiriyle çelişen
açıklamalar, karışan cenazeler ve tabi ki yardım kampanyaları. Yine şirketler
ve bazı kurumlar yardım kampanyaları başlattı. Ardından “Soma Mağdurları” yararına
düzenlenen maçlar ve konserler gelecek, ilkokul çocukları Soma için
harçlıklarını gönderecek, poz poz fotoğraflar çekilecek vs. Bu arada yetkililerin
sessizliği devam edecek, ulusumuzun dayanışma ruhu da bol bol övülecek.
Oysa benim hayalim farklı: Devletimizi yönetenler, çıkacak ekrana ve
diyecekler ki, “devletimiz güçlüdür, dünyanın bilmem kaçıncı büyük
ekonomisiyiz, yardım kampanyalarına teşekkür ederiz ancak izin vermiyoruz, biz
yaraları sararız. Ayrıca hukuk sistemimiz, kazaya sebep olanlardan oluşan
mağduriyeti sonuna kadar tazmin edecektir. Siz ölenler için dualarınızı eksik
etmeyin”.
Evet, madem dünyanın bilmem kaçıncı ekonomisiyiz, madem milli gelirimiz
10 bin doları aştı o halde neden 300 işçi ailesini mağdur edelim? Burada
yapılması gereken, vatandaşların küçük maddi yardımlarını toplamak değil,
oluşan mağduriyetin maden ocağı sahipleri ve sosyal güvenlik sistemi tarafından
giderilmesidir.
O nedenle hiçbir yardım kampanyasına katkıda bulunmayı düşünmüyorum. Ancak
devleti ve mahkemeleri bu konuda harekete geçirmek için elimden geleni
yapacağım.
Haydi devletim iş başına. Bizlere her felaketten sonra avuç açan değil
büyük bir devletin güvencesinde olduğumuzu hissettirmek için görev başına!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder