Yine suya sabuna dokunmayan bir konu ile karşınızdayım. Efendim, malum su
ve sabuna dokunmak yoruyor insanı. Gündem diye önümüze atılan, sakız gibi
çiğnememiz istenen konular, sabah açtığımız televizyonda konuşulmaya başlıyor. Ardından
internet, gazete, gün ortası haberler, öğle yemeği arkasında kahve içilirken,
serviste-otobüste-metroda, akşam haberlerinde, sofrada konuşulmaya devam
ediyor. Biraz da lisedeki münazaralara benziyor. Konuyu biri veriyor, kimlerin
o konuyu tartışacakları ve hatta hangi görüşü savunacakları bile belli. Bize
seyretmesi-dinlemesi kalıyor sadece.
Konu eskiyince veya konuşulacak hali kalmayınca gelsin yeni konular. İşin
ilginç tarafı, nasıl gazete bir günde bayatlıyorsa gündem de öyle. İnsan
eskiden akşam ne yediğini hatırlamazdı, şimdi dün ne konuştuğunu hatırlamıyor.
Eğer kalıcı olmak, on yıl sonra bile okunmak istiyorsanız “gündem
dışı” yazmak zorundasınız. Bir zamanlar “17 Aralık”, “tarih vermek” ve”
referandum” gibi gündem maddelerimiz vardı. Geçen o kadar düşündüm bunların
içeriği hakkında, aklımda hiçbir şey kalmamış. Oysa bir yemek tarifi yüzyıl
sonra bile okunur ve bir işe yarar. Asla eskimez. Benim açımdan çok önemli denilen
bir gündem yazısından daha anlamlıdır yemek tarifi.
Ayrıca, gündem konularının toplum mühendisliği için ortaya atıldığı,
toplumu belli amaçlara hazırlama işlevini gördüğü yönünde kuvvetli şüphelerim
var. Yazılarımla bu amaca hizmet etme endişesi de taşıyorum açıkçası.
O nedenle, “suya sabuna dokunmayan” şeyler yazdığım, gündemdeki konular
hakkında sessiz kaldığım yönünde aldığım eleştirilerin benim açımdan bir hükmü
yoktur.
Eğer suya sabuna dokunmamak, bir korkudan, kaygıdan, yalakalıktan
kaynaklanıyorsa, topu taca atmaksa veya bir konuda söyleyebileceği bir şey
varken bazı nedenlerle kaçınılıyorsa tabi ki eleştirilir.
Ancak ben yukarıda dediğim gibi kalıcı olmak için suya sabuna
dokunmayan şeyler yazıyorum. Bunun için diyorum ki: “suyunuz da sizin olsun
sabununuz da!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder