Orhan Veli gibi bazen “ehemmiyetsiz” şeylerle de uğraşırım. O nedenle “başka
yazacak konu bulamadın mı” diyenlere “benim için önemli” diyebilirim ancak.
Her konuda yeniliğe açık olduğum halde ağız tadı hususunda muhafazakarr
olduğumu ilk (ve tek) Çin Lokantasına gittiğimde fark etmiş ve “Çin’e büyükelçi
yapsalar gitmem” demiştim.
Muhafazakarlığımın temeli, ege mutfak kültürü ile yetişmeme dayanıyor
olabilir. Zira bizde sebzeye et karıştırılmaz. Et, et olarak sebze de tek
başına yenir. Bu nedenle özellikle doğuya göreve gittiğimde sıkıntı çekerim, içinde
fasulyeden çok et gördüğüm taze fasulye önüme konduğunda.
Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak misali bugünlerde de hemen hemen her
yemeğin içine konulan kaşar peynirinden şikâyetçiyim. Artık tek başına ıspanak,
köfte, mantar ve hatta güveç yiyemez olduk. Her şeyin içinde kaşar görmekten
yediklerimin gerçek tadını özler hale geldim.
Yemeklere tereyağı veya et suyu koymak lezzeti artırabilir ancak kaşarın
yemeğin gerçek tadını yok ettiğini rahatlıkla söyleyebilirim. O nedenle her
yemeğe kaşar atarak lezzetini artırdığını düşünen varsa bence yanılıyor.
Ayrıca düşünüyorum da, kaşar eskiden bu kadar bol ve ucuz bulunabilen bir
şey değildi. Yoksa üretici firmalar, “kaşar tüketimini artırmak için özellikle
mi teşvik ediyor yemeklerin kaşarlı yapılmasını” diye soruyor komplocu ruhum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder