Cem Yılmaz, ünlülerin cenazesinde yaşananları anlatırken komedyen
cenazelerinde söylenen “bu sefer güldürmedi” cümlesini de söyledikten sonra
sitem ediyor:
-Öldüm, belki ondan güldürememişimdir. Bitmedi mi mesai?
Evet, maalesef bazılarının mesaisi asla bitmiyor. Hatta yaşarken ne
kadar mesaisi varsa öldükten sonra da o kadar eziyeti var:
Cenaze, uzun yıllar hizmet ettiği, bir süre görev yaptığı, bir oyunda
rol aldığı ne kadar yer varsa gezdiriliyor. Meclis, parti binası, tiyatro
sahnesi, genel müdürlük binası gibi geride kalanlar hangi eziyeti uygun
gördülerse o kadar geziyor cenaze.
Hatta bazı eziyetler var ki daha bitmemiş. Geçenlerde okuduğum bir
habere göre, özel yasa çıkarılarak devlet mezarlığına defnedilen, devlet töreni
yapılan eski bir başbakanın cenazesi taşınacakmış. Anladığım kadarıyla, devlet
yetkilileri eski başbakanın devlet töreniyle devlet mezarlığına gömülmesinin
devletin menfaatlerine uygun olduğuna eşini ikna etmişler. Maksat hasıl
olduğuna göre artık eşi de onu istediği yere tekrar gömdürecekmiş.
Şehitler de öyle değil mi? Vatan uğruna şehit olunmuş ama mesai
bitmemiş daha. Üniformalıların kolunda izin verildiği kadar ağlanacak, kameralar
önünde şehit haberi verilecek ve gazetelerin manşetlerine göre hareket
edilecek:
-Metanetini korudu!
-Annesinin feryadı yürekleri dağladı!
-Ağlayarak düşmanları sevindirmedi!
İlaveten, şehit babasının taziyeye gelen devlet büyüklerine söylediği manşetlik
bir cümle, devamında da top arabası, cenaze marşı vs. eziyet devam ediyor.
Şahsen bütün bu eziyetleri hak etmemiş, etmemeye de dikkat etmiş biri
olarak kendi vasiyetimi de araya sıkıştırayım; mümkün olan en kısa yoldan en
kısa sürede gömün beni. Neresi olursa olsun ama eziyetsiz olsun. Hem bana hem
de kalanlarıma.
Şimdi, gelelim beni çok etkileyen ve bu yazının yazılmasına neden olan
olaya. Yeni çalışmaya başladığım kurumun bahçesinde kapının önünde bir cenaze. Ölen, daha önce burada görev yapsa da başka
yerlerde uzun süre görev yaptıktan sonra tekrar buraya atandığı halde göreve başlayamadan hayatını
kaybetmiş biri.
Cenaze, yan yana masaların üzerine konmuş. Çalışanlar da hiyerarşiye göre yerlerini almışlar. Doğal olarak konuşmayı da kurumun en üst
yetkilisi yapıyor:
-Kendisiyle çalışma olanağı bulamasam da…
Yetkili, yeni atanan fakat birlikte çalışma fırsatı bulamadığı,
dolayısıyla da fazla tanımadığı rahmetli
ile ilgili görevi gereği bir konuşma yapıyor. Doğal olarak da yapılan konuşma
bildik cümlelerden oluşuyor. Tıpkı bir emrivaki ile hiç tanımadığım emekli bir personele
ödülünü verirken benim yaptığım konuşma gibi.
Nihayet tören bitti. Cenaze, onu havaalanına götürecek cenaze arabasına
doğru eller üzerinde giderken bir feryat koptu:
-Nereye Kemal, ula nereye?
Yıllar önce bir cumhurbaşkanı seçimi yapılmış. Bütün oyları alarak
seçilen cumhurbaşkanı için memleketinde top atışları yapılıp herkes, tebrik eder
ve sevinirken biri var ki o hem sevinçli, hem gururlu hem de endişeli:
-Yeni kalp ameliyatı oldu. Bu görevi sağlığına zarar vermesin!
İşte annelik böyle bir şey; cumhurun başı da olsa o annesinin oğluydu
sadece. “Nereye ula Kemal” diye feryat eden anne de bu şekilde cenazeye
damgasını vurdu. Rutin konuşmalar ve biçilen rollerin oynandığı bir tören,
annenin feryadı ile şimdi tam bir cenaze törenine benzemişti. Ben dahil hiç
kimse bu feryada kayıtsız kalamadık. Hepimiz ağlamaya başladık. Kendisini
tanımasak da annesinin acısına ortak olduk.
2 yorum:
Güzel bir konu yakalamışsın tebrikler, fakat tartışma burada kalmamalı, şöyle yapalım: "http://mahmutemin.blogspot.com/2011/01/ksaksa.html " linteki yazının son kısmını senin yazıyla karşılaştırıp tartışmaya devam edebiliriz, diye düşünüyorum. ne dersin?
ölüme ve ölüye eziyet edilmemesi benim de önem verdiğim bir konu. Ben mesela ölünce, gömülmeyi bile değil, direkt yakılmayı vasiyet ettim..külleri de savurun denize dedim..ne yer işgal edicem yaa, gittiğim dünyada1:)
NOT: Arkadaşım dönsene artık, çok uzadı bu feys orucu!
Yorum Gönder