On yıl önce “fakülteden arkadaşların fotoğrafları var, senin
de var” denilerek facebooktan sosyal medyaya giriş yaptım. Burada yazı yazmaya
başladıktan sonra blog açma ihtiyacı hasıl oldu ve faceboktan sonra bir de
blogum oldu.
Daha fazla insana ulaşmak için de Milliyet Blog ve Radikal
Bloga da katıldım. Adından yazarkafe.
“Erkan Abi, kısa cümlelerle binlerce insana ulaşıyorsun,
twitter tam sana göre” sözü üzerine Twittere, “sen çok fotoğraf yayınlıyorsun,
mutlaka instagrama üye olmalısın” sözü üzerine de instagrama dahil oldum.
Hafızama çok güvendiğim için de hepsine ayrı şifre verdim. Baş
edemeyince de birleştirmeye başladım ancak bu sefer de bazılarından gelen “şifrenizi
değiştirmelisiniz” uyarıları ile iş arapsaçına döndü.
Bir yazı veya fotoğraf yayınlayacaksınız doğal olarak
sırayla hepsinde yayınlamak gerekiyor. Öbür taraftaki arkadaşları bundan mahrum
etmemek gerek. Bazen birinde yayınladığınızı diğerlerinde de otomatik yayınlayabiliyorsunuz
ancak hangisinin hangisini yayınladığını unutmamak gerekiyor.
Tabi iş yayınlamakla bitmiyor. Buralarda başkalarının
paylaşımlarını görmek değerlendirmek tepki vermek de gerekiyor.
İnanın bazı günler sabahtan öğleye kadar sadece sosyal
medyayı takip etmekle geçti vaktim. Başka işler yapmaya, yazı yazmaya-fotoğraf
çekmeye zaman kalmadı. Hatta insanın gündelik hayatını sürdürmesi bile
tehlikeye girer oldu.
Bütün bunlar bir tarafa beni asıl üzen hayal kırıklığına
uğratan, sosyal medyanın insanları ve insan ilişkilerini getirdiği hal oldu.
Koskoca kelli felli yazarlarımızın “kitaba gel vatandaş” tezgahtarlıkları, “bak
beni beğenmişler” övünmeleri, insanların küçük şöhretlerini artırma çabaları ve
bu uğurda düştükleri komik durumlar beni gerçekten yıprattı.
Zaman zaman “sosyal medya izni” kullansam da çözüm olmadı.
Ben çözüm peşindeyken önce radikal blog kapandı, ardından milliyet blogdan “uğradığım
sansür” nedeniyle ben ayrıldım.
Twitterde takip ettiğim kişi ve sayfaları
facebookta takip ederek twitteri kapattım sonra da instagramı.
Şimdi sadece blogum ve facebook hesabım kaldı. Bu gerçekten
de büyük bir rahatlık yarattı bende. Yazmaya ve okumaya da daha çok zamanım
kaldı. Neticede bir atımlık barutumuz var. Onu da görmek isteyen buralarda da
görür değil mi?
“Facebook yaşlıların yeri” diyenleri duyar gibiyim. Olsun,
neticede facebookta on yılımızı doldurduk, siz de twitterde on yılınızı doldurunca
oraya da yaşlı yeri diyecekler. Bunun sonu yok, bundan da kaçış yok.