-Genel seçim yaklaşıyor ya aday adayları da yavaş yavaş ortaya çıkmaya
başladı.
-Peki, nerede başladı?
-Tabi ki medyada. Ekranlarda her akşam izlediklerimiz yavaş yavaş parti
merkezlerinde aday kuyruğuna girdiler. Ki dört yıl boyunca yaptıkları hizmetin
karşılığını alabilsinler.
Vekillik için sıraya giren diğer bir kesim ise bürokratlar. Onlar da devlete
yaptıkları hizmetin karşılığını milletten bekliyorlar.
YSK ise normal seçim takvimini işletiyor ve illerin çıkaracakları
milletvekili sayısını hala nüfusa göre belirliyor.
Benim de itirazım buna; her akşam bütün ülkenin izlediği, milletin
tamamına mal olmuş birini bir ilin seçmenine seçtirmek büyük adaletsizlik.
Tıpkı Şamil Tayyar’ı Gaziantep, Mehmet Metiner’i de Adıyaman seçmenine seçtirmek
gibi.
Bürokratları da öyle; bütün ülkeye hizmet etmiş bir müsteşarı bir ilin
seçmeninin insafına terk etmek gibi.
Ya o ilin seçmeni seçmezse? Bir ilin seçmeni bütün ülkeyi cezalandırmış
olmayacak mı?
Bir seçmen olarak itiraz ettiğim ikinci husus ise 4 yıllık dönemde
değişik partililerle ve hatta genel başkanları ile polemiğe girmiş, bunlara sosyal
medyada en sert muhalefeti yapmış olan sanatçılara
ve ekran ünlülerine oy veremeyecek olmam.
Dört yıl boyunca her akşam ekranda izlediğim, fikirlerini bildiğim
insanlar yerine yaşadığım yerden aday olmuş ancak benim hiç tanımadığım birine
oy vermeye zorlanmam demokrasiye aykırı değil mi?
Kısacası, siyaset artık ekranlara taşınmış durumda. O nedenle artık
milletvekilleri de illere göre değil de buna göre seçilmeli. Örneğin YSK, hangi
kanalın kaç vekil çıkaracağını belirlemeli. Sosyal medyada seçmene kendini
anlatabilmiş olanların aday olabileceği ve seçmenin de istediği sevdiği adaya
oy vereceği bir yeni seçim sistemi getirmeli.
Meclisimiz de sosyal medya milletvekili Fuat Avni, Atilla Taş, Seda
Sayan (Savcı Sayan da olur), Hülya Avşar, Nazlı Ilıcak, Şirin Payzın, Nihat
Genç ve Barış Yarkadaş gibi tanıdığımız bildiğimiz insanlardan oluşmalı.
Sonuçta demokrasi milletin tercihini meclise en iyi yansıtan sistem
değil mi?