Başında bere, avurtları çökmüş, soluk yüzlü bir adam, oturduğum banka
adeta attı kendini. Oysa elinde sadece “kemoterapi yazan bir dosya, bir bardak
çay ve de bir paket bisküvi vardı. Bana bisküviden uzattı:
-Mide kalmadı bende, günde on iki öğün yemem lazımmış!
Derken telefonu çaldı:
-Ne zaman kalkıyor uçak? Allaha emanet ol, oğlum!
Sonra kendisi başladı aramaya:
-Onur uçağa biniyormuş şimdi aradı!
-Van’dan helikopterle götüreceklermiş karakoluna!
-Varınca arayacak!
-Ben doktoru bekliyorum!
Oğlundan aldığı haberi bütün aileye telefonla bildirdikten sonra bana
döndü:
-Nasıl bitecek bu altı ay? Oğlumun karakolu saldırıya uğradı, dokuz
arkadaşı şehit oldu. On beş gün moral izni verdiler. Psikoloğa götürdüm biraz
düzeldi morali. Şimdi aynı karakola gidiyor. Askerliğinin bitmesine daha altı ay
var. Nasıl bitecek bilmiyorum!
Sadece “Allah yardımcın olsun” diyebildiğim adamdan ayrılırken düşündüm:
“Milli geliri adil dağıtamadık bari dertleri adil dağıtabilir miydik
acaba?”
“Yoksa zaten milli gelir adil
dağılmadığı için mi dertler ve zevkler belli yerlerde yoğunlaşıyor?”
“Kader mi bu?”
“Babası kanser hastası olanların askerliği tedavi bitene kadar ertelenebilir
miydi?”
“Hiç olmadı, baskına uğramış dokuz arkadaşını kaybetmiş bir askeri aynı
yere tekrar göndermesek olmaz mıydı?
Of ki offfffff!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder