-Dostoyevski’de bile yoktu bu
olanak!
Evet yoktu. Yazıyı yaz, hemen
yayınla, okuyucu görüşlerini ve yorumlarını da al. Diğer olanaklardan söz etmeden
bile günümüz yazarları çok şanslı denilebilir. Aradaki fark, hokka ile klavye kadar.
Fakat bu durum beni her zaman şüpheye
düşürmüştür. Yazar bir daktilo memuru olsa klavyenin bir yararı vardır ancak
yazma hızı ile yazılacak metnin beyinde oluşturulması hızı aynı olmadığından, klavye ile hokka arasındaki farkın bence bir
önemi yok.
Son günlerde etrafımızda olan
bitenler, bize günümüz yazarının işinin daha zor olduğunu gösteriyor. Çünkü
eski yazarlar bizzat kendi gözlem ve birikimlerinden beslenirken, günümüz
yazarının yaşam şekli ve teknolojiden kaynaklanan zorunluluklar nedeniyle
beslenme zorluğu var.
Zira çağımız iletişim çağı olsa
da toplumu istediği gibi şekillendirme adına her türlü yalan yanlış görsel ve
yazılı bilgi bombardımanı altında yaşanan bir çağ. Bu nedenle günümüz yazarı, beslendiği
kaynakların doğrulu üzerine giderek şüpheye düşüyor.
Doğal olarak bu kadar yalan
yanlış bilgi bombardımanı altında doğruyu arama, bulduğunu da doğru analiz etme
kaygısı içinde. Bir propaganda malzemesine dayanarak fikir oluşturan yazar,
daha yazısının mürekkebi kurumadan yanlışa düşmenin üzüntüsünü yaşar. Veya
insanlık için yazdığı bir yazının bir propagandaya alet olduğunu görmenin ıstırabını
yaşar.
Günümüzde yaşam son derece hızlı.
Günümüz yazarının ise her yere gitme, her şeyi bizzat gözleme şansı yok. Bu
zorunluluk nedeniyle çoğunlukla medyadan gördüğü, okuduğu ile beslenmek
durumunda. Son günlerde ertesi gün veya aynı gün tekzip edilen haberler,
toplumu yönlendirme amaçlı, toplum mühendisliği ürünü bilgilerle bir fikir
oluşturmak suya yazı yazmak gibi bir şey. Irak Savaşı, Arap Baharı, terör, iç
tartışma ve çatışmalara ilişkin binlerce haber buna örnek gösterilebilir.
Güncelden uzak durmak ise “yazar
çağının tanığıdır” sözüne aykırı. Suya-sabuna dokunmayan yazar unvanı almak da
cabası.
Bu blogger kavramı bana çok
soğuk geldiğinden, yazan herkesi yazar olarak kabul ederek söylüyorum ki, her
yazar geleceğe yazı yazmak ister. Belki yüzyıl belki de bin yıl sonra
yazdıklarının hala insanlığa yol göstermesini, belki üzerinde düşünülüp
araştırmalar yapılmasını, çerçevelenip bir yerlere asılmasını, belki de taşlara
kazınıp abide haline getirilmesini ve hatta uzaya bu dünyadan götürülecek
şeyler arasında kendi sözlerinin olmasını ister.
Bu ise ancak doğru beslenebilmek,
özgür ve bağımsız bir düşünceye sahip olmakla mümkündür. Yazdıkları iki gün
sonra tekzip edilecek, çöpe atılacak bir yazar olmamak için “güncel”e üfleyerek
bakmak gerekir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder